Ağlayamamak

Çok korkuyorum bir daha sevemezsem diye. Ödüm kopuyor, uykularım kaçmaya son sürat devam ederken.
Havalar henüz fena değil ama bazen yel esiyor üşüyorum. Bugün yeni bir ceket alma gereksinimi duydum. Buz kesti kollarım resmen. Isınma ihtiyacını iliklerime kadar hissettim. Dışımı örterim diyorum da içimi kim ısıtacak şimdi?
Ne kadar uzun zaman geçti gözlerimden iki damla sıcak yaş yüzüme süzülmeyeli? Ağlamak hiç özlenir mi? Ben özledim. Keyfim o kadar yerinde ki ağlayamıyorum. Şaka falan değil keyfim harbiden çok yerinde. Dünya ortadan ikiye yarılsa umurumda değil. Yine gülerim. “Bak dünya birdi iki oldu fena mı” derim. Her şeye olumlu tarafından bakıyor gözlerim.
Bir kız görüyorum bazen… “Aha!” diyorum. “Bıldırcın!” Yaşı kaç olursa olsun hayatın tokadını yememiş taptaze. “Olum sen bu kız için çok yaşlısın” diyorum kendime. Doğum tarihimiz ya aynı ya da benim birkaç geçkin. Yirmili yaşlarda yaşlanılır mı? Üstelik bedenim capcanlı ve enerji doluyken!
“Pilim bitmiş bakkal amca iki kalem pil ver” diyorum. “Bakkal değil market kardeşim burası” diyor. Yahu versene kalem pillerimi! Yapı marketten minicik ampullerden buldum. İki pili bantlayıp o ufacık ampule ışık vereceğim. Zifiri karanlıkta sokağa çıkacağım onunla. Ampulcüğüme diyeceğim ki “Bak sen karanlığı aydınlatıyorsun şu ufacık halinle. Ben aslında senim. Koca dünyada karanlığı aydınlatmaya çalışan minicik bir ampul”. Sonra beriki çıkıp “Kardeş o bizim logomuz sen kendine başka slogan bul” diyecek. Ne demek bizim logomuz. Ampulü Edison bulmadı mı? O da mı yalan?
Yalanlar ve yanlışlar içinde tek doğru olduğu an bittin. Lisede bir sınavdan 100 üzerinden 05 almıştım. 20 soru vardı birini doğru yapmışım. Bitmiştim. Tek doğru yetmiyor yani. “Yalan bunun neresinde?” dersen… Annem kaç aldın diye sorduğunda, “5 aldım anne” demiştim. Sevindi kadıncağız. Belki yalan değil ama yanlış işte… Çok mutluyum. Anneme “5 aldım” dediğimde ne kadar mutlu olduysa o kadar mutluyum. Belki yalan bir mutluluk değil ama yanlış bir mutluluk. En azından olması gerekenden 45-50 puan eksik. Sahi lisede geçme notu 50 mi 55 mi ne olmuş. Ben lisedeyken böyle bir kural getirilse çok üzülürdüm. Getirilmedi. Bak şimdi ne kadar mutluyum. Ama dediğim gibi, biraz eksik…
Dostlarla çay içmek iyi de, sevgiliyle bir kahve eksik mesela. Şekersiz içtiğim filtre kahvenin karşımda gülen bir çift göz yokken hiç tadı yok ki. Vallahi soğudum kahve içmekten. Birlikte onca kahve içmişken, şimdi sap başına kahve mi içilir?
Sınava girerken yanağıma konan bir “Başarılar” öpücüğü eksik mesela. Not ortalamama baktım, akademik başarı yok. Başarılar öpücüğü olmadan sınava mı girilir?
Eldivenimin teki eksik mesela. Bunun senle çok alakası yok. Ben kaybettim. Ama elimi ısıtacak bir çift el…
Neyse boş ver, bugün hava çok güzel. Ama yarın yağmurlu. Gözlerimden akamayan yaş, yine göklerden yağacak…
Beni alacak kızı uyarıyorum. Fırında yemek pişirmeyi bilmiyorsa, almasın. Elleri narin olmakla beraber yanmayı da bilmeli. Kalbimi metrelerce alüminyum folyoyla kapladım ben. Açtığında yanacak… Korkmasın. Öperim geçer. Biz çocukken öğrenmedik mi “Uf oldu” diyip minik ellerimizi öptürmeyi? Sevsin beni. Çocuk gibi sevsin. Ağlasın bazen. Saklamasın. Birlikte sarılıp ağlayalım. Çok mutluyum ben! Ve ağlamayı çok özledim…

Acının karşıtı tatlı değil mutlu olmalı. Çikolataya da tatlı demeyelim, mutlu diyelim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Keyifsiz

Unutulmaz

Mezuniyet